NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
مُحَمَّدُ
بْنُ
إِسْمَعِيلَ
مَوْلَى
بَنِي
هَاشِمٍ
حَدَّثَنَا
عُثْمَانُ
بْنُ
عُثْمَانَ
الْغَطَفَانِيُّ
حَدَّثَنَا
سُلَيْمَانُ
بْنُ
خَرَّبُوذَ
حَدَّثَنِي
شَيْخٌ مِنْ
أَهْلِ
الْمَدِينَةِ
قَالَ سَمِعْتُ
عَبْدَ
الرَّحْمَنِ
بْنَ عَوْفٍ
يَقُولُ
عَمَّمَنِي
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ
فَسَدَلَهَا
بَيْنَ
يَدَيَّ
وَمِنْ
خَلْفِي
Medineli bir ihtiyar,
şöyle demiştir:
Ben Abdurrahman b.
Avf'ı; "Resulullah (s.a.v) bana sarık sardı. Uçlarının birini) önüme
(diğerini de) arkama sarkıttı" derken işittim.
İzah:
Mevzumuzu teşkil eden 4076
numaralı hadis-i şerifte Hz. Nebidin fetih gününde Mekke'ye başında siyah bir
sarıkla girdiği ifade edilmekle beraber, İmam Buhari'nin
Enes b. Malik'den
rivayet ettiği bir hadis-i şerifte Hz. Nebi'in Mekke'ye başında bir miğferle
girdiği ifade erilmektedir.
Miğfer diye, zırhdan
takke gibi örülmüş tolgaya derler. Bazıları, siyah. sarığın miğfer üstüne
sarılmış olabileceğini söyleyerek zahirde farklı gibi görünen bu iki rivayetin
arasını telif etmişlerdir. NitekimMoğultayî de iki hadisin arasını telif
ederken aynı fikri ileri sürmüştür.
Kadı Iyaz ise bu iki
rivayetin arasını şöyle bulmuştur: "O şehre girdiği zaman mübarek başında
miğfer vardı, daha sonra siyah sarık sarındı.
Görüldüğü gibi, aslında
bu iki rivayet arasında bir fark yoktur. Ancak Hz. Enes, Hz. Nebi'in düşmana
karşı korunmak için miğfer giydiğine dikkati çekmek istediği için miğferden
bahsetmekle yetinmiş, Hz. Cabir de Hz. Nebi'in fetih günü Mekke'ye girerken
ihramsız olduğuna dikkati çekmek istediği için başında sarık olduğunu seylemekle
yetinmiş ve miğferden bahsetmeye lüzum görmemiştir.
Mevzumuzu teşkil eden
bu babın hadisleri sarığın ucunu ikiomuz arasına sarkıtmanın müstehap olduğuna
delalet etmektedir.4077 numaralı hadis-i şerif, Hz. Nebiin cuma günü hutbe
okurken başımda ucu iki omuzu arasına sarkan bir sarık bulunduğunu ifade
ettiğinden Bezlü'l Mec-hud yazarı cuma günü cuma namazına giderken sarık
sarmanın müstehap olduğunu, imamlar içinse kuvvetli bir sünnet olduğunu
söylemişlerdir. Nitekim Ebu'd-Derda'dan rivayet edilen bir hadis-i şerifte,
"Allah cuma günleri sarık sarınan kimseler rahmet eder, melekler de o
kimselerin bağışlanmaları için Allah'a yalvarırlar" buyurmaktadır. İbn
Ömer (r.a)'den rivayet edilen merfu bir hadis-i şerifte de, "Sarıkla
kılınan bir vakit namazın sarıksız kılınan yirmibeş vakit namaza, sarıklı
kılınan bir cuma namazının da yetmiş cuma namazına denk dolduğu ifade
Duyurulmaktadır. İbn Asâkir'in İbn Ömer'den rivayet ettiği, "Sarıklı
olarak kılman farz ya da nafile bir namaz sarıksız kılınan yirmibeş namaza,
denktir"[Suyûtî, camiu's-sağîr II 50.] mealindeki hadis-i şerif de. bu
gerçeği teyid etmektedir.
Osmanlı ulemasından
Muhammed Mevkûfâti'nin Mülteka üzerine yazmış olduğu meşhur fıkıh kitabında
da, "Sünnet olan sarığın bir ucunu iki omuz'arasına sarkıtmaktır"[Muhammed
Mevkûfâtî II 204.] denilmektedir.
Her ne kadar İbn Kayyim
el-Cevziyye, 4076 numaralı hadis-i şerifte Hz. Nebi'in Mekke'ye girerken
başında sarık bulunduğundan bahsedildiği halde sarığın ucunun aşağıya
sarkıtıldığından bahsedilmemesini delil göstererek Hz. Nebi'in her zaman
sarığının ucunu omuzları arasına sarkıtmadığını söylemişse de bu doğru
değildir. Çünkü bu hadis-i şerifte Hz. Nebi'in sarığının ucunu iki omuzu
arasına sarkıttığından bahsedilmemesi, gerçekten Hz. Nebi'in o anda sarığının
ucu iki omuzu arasında sarkıtmamış olmasını gerektirmez ve Hz. Nebi'in bazen
sarığını ucunu omuzları arasına sarkıtmadığı anlamına gelmez.[Mübarek fûri,
tuhftelü'l Ahvezî V 413.]
Gerçekten Hz. Nebi'in
sarığının ucunu sarkıtmayı hiç terketme-miştir. Bu nedenle Süyûti,
"Sarığın ucunu sarkıtmanın sünnet olduğunu bildiği halde onu kasten
terkeden kimse günahkar olur. Fakat herhangi bir kasdı olmaksızın sarığı
terkeden kimse günahkar olamaz demiştir. Zürkânî, Şerhu'l Mevühibü'l ledünniye
V 11.
Hz. Nebi'in sarığının
ucunu ne tarafa sarkıttığı konusunda gelen hadisler muhteliftir. Arka tarafına,
iki omuzu arasına sarkıttığına dair hadisler olduğu gibi, Hz. Nebi'in Hz.
Ali'nin başına sarık sarıp acunu arkasına ve sol omuzu üzerine attığına dair de
hadisler vardır.
Taberânî'nin rivayet
ettiği bir hadis-i şerifte ise Hz. Nebi'in kendi sarığımnn ucunu arka tarafına
attığı ifade edilirken; Ebu Davud'un rivayet ettiği ve isnadında meçhul bir
ravİ bulunan bir hadiste de (yani 4079 numaralı hadiste) Hz. Nebi'in,
Abdurrahman b. Avf in başına sarık sardıktan sonra ucunun birini ön tarafa
diğerini de arkaya sarkıttığı ifade edilmekledir. Ancak bu mevzuda gelen
hadis-i şeriflerin en sahihi Hz. Nebi'in kendi sarığının ucunu arkasına, iki
omuzu arasına sarkıttığına dair olan 4077 numaralı Amir rbn-i Hureys
hadisidir.[Ez-Zürkânî V412. 413.]
Taberani'nin
Mu'cemu'I-Kebir'inde Hz. Pcygamber'in tayin ettiği valileri gönderirken
başlarına sarık sarıp, sarığın ucunu sağ tarafına sarkıttığına dair bir
hadis-i şerif varsa da bu hadisin senedinde bulunan Cemi b. Sevb
zayıftır.[Aynî, umdetü’l kâri XXI 308.]
Hz. Nebi'in
Abdurrahman'm başına sardığı sarığın bir ucunu önüne diğer ucunu da arkasına
sarkıttığını ifade eden 4079 numaralı hadise gelince; bu hadisin senedi zayıftır.
Ayrıca bu hadiste, birisinde sarığın ucu öne diğerinde arkaya sarkıtılan iki
ayrı sarık sarma hadisesinden de bahsedilmiş oiabilir. Netice olarak Hz.
Pcygamber'in kendi sarığını iki omuzu arasına sarkıttığından bahseden 4077
numara!: hadis bu hususda bizim için en kuvvetli delildir. Bununla beraber bu
şekillerin hapsiyle de sünnet yerine getirilmiş olur. Fakat iki omuz arasına
sarkıtmanın fazileti daha fazladır.[Ez-rüfkânî, Şerhi Mevahibül-ledünniye V
13.]
Ayrıca Hz. Nebi'in
sarığının hangi ucunu sarkıttığına dair gelen rivayetler içerisinde en sağlan
olan, sarığın üst ucunu sarığın dolamları altına sokup çıkardıktan sonra onu
iki omuzunarasına sartıtığma dair olan rivayettir. Sünnete uygun olan onu bu
şekilde sarkıtmaktır.
İbn Kayyim el-Cevziyye,
Zadu'I-Mead isimli eserinde. Şeyhülislam ibn Termiye'nin sarığın ucunu
sarkıtmanın hikmeti hakkında şöyle bir güzel rhadise anlattığını söylüyor:
"Rcsuiullah (s.a.v) Medine'de bir gece rüya görmüştü, hemen rüyanın
sabahında sarığının ucunu sarkıttı." O rüya şöyle anlatılmıştır:
Ulu ve yüce Rabbim bu
gece en güzel surette uyku aleminde bana geldi ve: "Ya Muhammed, Mele-i
âlâ aralarında neyi konuşuyorlar biliyor musun?" dedi. Ben de
"Hayır" dedim. Bunun üzerine elini iki omuzumun arasına koydu ve ben o
elin soğukluğunu iki memem arasmda-veya göğsümde- hissettim. Sonra göklerde ve
yeryüzünde ne varsa hepsini bildim. Bunun üzerine, "Ey Muhammed. Mele-i
âlâ neyi müzakere ediyorlar biliyor musun?" dedi. Ben de. "Evci,
keffaretler hakkında (konuşuyorlar). Keffaretler. namazdan sonra mescidde
kalmak, cemaatlere yaya olarak yürümek ve güçlüklerde güzelce abdest almaktır.
Kim bunu yaparsa hayırla yaşar, hayırlı olur ve hatalarından (sıyrılarak)
annesinin kendisini dünyaya getirdiği gibi (tertemiz) olur" dedim. Sonra
"Ya Muhammed, namaz kıldığın vakit; "Allah'ım; iyilikleri yapmayı,
kötülüklerden el çekmeyi ve yoksulları sevmeyi senden dilerim. Kullarına bir
fitne (felaket) muv rad ettiğin zaman beni o fitneye uğramamış olarak yanına
al; diye dua et" buyurdu.
Hz. Nebi daha sonra
şöyle buyurdu: "Dereceler ise. selamı yaymak, yemek yedirmek ve herkes
uykuda iken geceleyin namaz kılmaktır."[Tirmizî, Sure: Darimî rüya; Ahmed
b. Hambel I 368, V 58, 242. 378, IV, 66.]
Her ne kadar 4076
numaralı hadis-i şerifte Hz. Nebi'in Mekke'nin fethi günü başında siyah sarık
bulunduğundan bahsedilmekte ise de; beyaz külah ve sarık giydiğine dair
hadisler de vardır.[Suyutî, camili's sağır. II, 126.]
İmam Nevevi'nin
açıklamasına göre, Hz. Nebi'in birisi kısa birisi uzun olmak üzere iki sarığı
vardı. Kısa sarığı yedi zira uzun olanı da oniki zira idi. Ancak, fazla kısa
olan sarık insanın başını yeteri kadar koruyamayacağı, fazla uzunu da insana
sıkıntı vereceği muhakkatır. Hz. Nebi'in her işte en Ölçülü ve faydalı olanı
tercih etliği düşünülürse yedi ziralık sarığı ölçü olarak almak Hz. Nebi'in
sünnetinin ruhuna daha uygun düşmektedir. [Aliyyül-Kari]
Hz. Nebi'in sarığının
ucunu omuzları arasına bir karış kadar uzattığı rivayet edildiği gibi, belinin
yarısına kadar ve oturduğu zaman yere değecek kadar uzattığına dair rivayetler
de vardır.[Aliyyül-Kari, mirkat’ül. mefatih IV. 427.]
4078 numaralı hadisten
anlaşıldığına göre sarık müslümaniarla kafirler arasında benzeşmeyi Önleyen bir
engeldir. Ve bu sebeple sarık islamm simasıdır.[Aynî. umdetül - kari XXII
308.] Bineaneleyh başa yalnız külah giyip de üzerine sarık sarmamak,
kafirlerin kıyafetidir. Külahsız başa sark sarmanın sünnete uygunluğu
cihetinden fazileti varsa da cfdal olan sarığı külah üzerine sarıp başa
giymektir ve sarıksız külah giymekten son derece kaçınmaktır.
Sözü geçen 4078
numaralı hadis-i şerif rivayet eden Rükâne (r.a) hakkında siyer kitaplarında şu
bilgiler veriliyor:
Rükâne Mekke'de
tanınmış bir pehlivandı. O kadar cüsseli ve kuvvetli idi ki, yere serilmiş bir
inek veya deve derisi üzerine dikildiği zaman birkaç ki.şi deriden tutmak
suretiyle onu çekmek istedikleri takdirde deri yırtılıyor, fakat o yerinden
kımıldamıyordu.
Bir gün Rükâne koyun
sürüsünü otlatırken Hz. Muhammed (s.a.v) ona rastladı. Ve adet edindiği şekilde
onu İslama davet etti. Burada iki rivayet var. Bunlar belki de aynı hikayenin
iki ayrı bölümüdür.
Rükâne, Nebiliğinin
delili olarak ağaçların emrine uyarak yürürümesini Hz. Nebi (s.a.v)'den talep
etti. Hz. Muhammed (s.a.v) ona dedi ki: "İşte bir ağaç, oraya git. benim
tarafımdan ona öteki ağacın yanına gitmesini söyle." Ağaçların yürüdüğünü
gören Rükâne tatmin olmadı. Kendi mesleğinden emin olduğundan Nebi'i güreşe
davet etti. Kendisini yendiği takdirde İslamiyet! kabul edeceğini belirtti. Üç
defa sırtı yere geldi ve böylelikle İslâmiyeti kabul etti. Diğer rivayette ise
Rü-kâne'nin güreş, teklifine Hz. Muhammed şöyle cevap verdiği anlatılıyor:
Peki ama seni yenersem
sürünün üçte birini alırım. Arka arkaya üç güreşte de Rükâne yenilince sürüsünü
elinden çıkardığı için ağlamaya başladı. Karısından korkuyordu. Hz. Muhammed
(s.a.v) ona dedi ki: "Korkma, ben hem senin ardı ardına yenilmeni, hem de
bütün mülkünün elinden gitmesini istemem. Koyunlarını al ve rahatça git. Bu
hareket Rii-kâne'ye mucizelerden çok tesir etti ve kendiliğinden haykırdı:
Seni Allah'ın Nebii
olarak tanıyorum, ve dinini kabul ediyorum.[Muhammed Hamidullah, İslâm Nebii
1/83.]